22 Ekim 2010

Alper Taş: Sosyalistler AKP'den Tabanlarını Geri Almalı...

Sola yeni bir nefes için 1996’da yola çıkan ÖDP’de Şubat ayında yol ayrımı yaşandı. İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın ardından seçilen yeni başkan Alper Taş, İmam Hatip’te okumasına rağmen Karadeniz’in 80 öncesi politik ortamına bulaşan bir isim. “Solu halkın inancıyla barıştırma” düşüncesiyle yola çıkan Taş’la, uhrevi inançtan dünyevi inanca yolculuğunu, biraz da solu içine katarak konuştuk...

Rize’nin Pazar ilçesinde doğmuşsunuz...
Rize’nin Pazar ilçesi küçük bir yer. Babam Çaykur’da işçiydi. Bizim yörenin insanları zaten hep Çaykur’da çalışır. Babam namazında niyazında bir insan. Şimdi emekli. Annem çay dışında ev işleriyle uğraşır. Beş kardeşiz. Dindar bir aileden olduğum için önce Kuran kursu hayatım oldu. Biz de çocukken çay toplamaya yardımcı olurduk. Çocukluğumuz Kuran kursu, çay ve futbolla geçti. Hayat küçük yerlerde futbol üzerine kuruludur. Üniversiteye kadar Pazar Spor’da oynadım. Üniversiteye geldiğimde Okmeydanı’nda devam etmeye çalıştım, okulla yürümedi. Lise 2’ye kadar İmam Hatip’te okudum, lise 2’den sonra düz liseye geçtim. Düz liseye geçtiğinizde size okuduğunuz sınıfı bir daha okutuyorlar, bir daha okudum ikinci sınıfı. Sonra birinci tercihimle Basın Yayın Yüksek Okulu’nu kazandım 1985’te. Orada da öğrenci hareketinin içine katıldım. Öğrenci hareketinin 80 sonrası yoğun olduğu bir dönemdi. Üç kez tutuklandım üçer dörder aylık sürelerle. En son 1 Aralık İşgali diye geçer, faşistlerin saldırısına karşı biz de kendimizi savunmuştuk, o davadan yattım cezaevinde. 
Karadeniz 12 Eylül öncesi ciddi anlamda solun örgütlendiği bir yer. Mesela 12 Eylül’ü habercisi sayılan Nokta Operasyonu. O dönemleri nasıl hatırlıyorsunuz...
Fındıklı, Ardaşen, Pazar hattı Devrimci Yol’un etkin olduğu bir yerdi. Çay üreticileri eylemleri, yürüyüşler, mitingler... Doğal olarak politikleşme ortamındaydık. Babam o zaman Adalet Partili’ydi. Adalet Partisi saflarında bayağı uğraşıyordu. Hep Tercüman Gazetesi alırdık, o politikleşmemde çok etkili oldu. Babamın gözleri çok iyi görmediği için gazeteyi bana okuttururdu. Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı oranın büyük yazarlarıydı. Cumhuriyet’te Uğur Mumcu varsa, sağ kanatta Nazlı Ilıcak vardı, siyasette onların kapışmaları belirleyici olurdu. O zaman Tercüman okuya okuya tersinden politik bilinç geliştirdim. Devrimcilere dair çok olumsuz propagandalar vardı. İlgi duymaya başladım.
Sizinki hakkı yenenin yanında olma isteği mi?
Niye bu kadar kötülendiğini anlamaya çalıştım. Fatsa sürecinde çok olumsuz propaganda yaptılar. Bir yanda da Dev Genç’i görüyorsun. İmam Hatip’te öğrencisin. Ailelerimiz dindar olduğu için, “Oğullarımız fenden matematikten geri kalmasınlar ama maneviyattan da vazgeçmesinler, zaten maneviyat bunalımı var” diyerek bizi oraya gönderdiler. O zaman “Maneviyat bunalımı” denirdi, komünistlerin dini imanı yok edeceği düşünülürdü. Yoksulduk. Mazlumdan yana olma düşüncemiz vardı. Din bunu tamamlıyordu. “Yetim hakkı yememek, komşusu tokken aç yatmamak gerek” diyorduk. Ama toplumsal hayata bakıyorsun saflaşmada bir devrimciler bir MHP’liler var. MHP’lilerin son derece lümpen bir kültürü vardı. Siyasal İslamcıların kendilerini anlamlandıracak hayat tarzları yoktu o zaman. Devrimciler başka bir hayatı temsil ediyorlardı. Paylaşmacı, dayanışmacılardı. Bizim orda “meci” derler, imeceler kuruyorlardı. Devrimciler o kültürü yarattığı için onlarla politik bir bağ kurdum.
Aileniz politikleşmenize nasıl tepki gösterdi?
Anneler zaten hep çocuklarının yanındadır, elde var bir. Babam önce biraz “Nedir, ne değildir?” diye düşündü. Ama kuruluşundan bu yana ÖDP’ye oy veriyor. Bizi gördü, arkadaşlarımızı gördü. Sadece “İyisiniz hoşsunuz bir de namaz kılsanız alır götürürsünüz memleketi” diye takılıyor. İnsanlar partileri değerlendirirken ne önerdiğinden daha çok, din, iman gibi iölçütleri dikkate alıyor. Biz de bunu görmeyen, yani halkın sosyal, kültürel gerçekliğini dikkate almayan bir yerden devrimci siyasetin geliştirilemeyeceğini düşünüyoruz. İnsanlar sadece maddi değil, manevi anlamda da yoksullaşıyorlar. Kendi hayatlarını anlamlandırabilecek bir şeye sarılma ihtiyacındalar. Sosyalist hareket sadece ekonomik yoksulluğunu ele almamalı, manevi yoksulluğunu da gözetmeli. Eskiden devrimciler hayata dair bir anlam sunuyorlardı. Sosyalizm bir anlam dünyasıydı. Kaybettiğimiz bu. İnsanların hayatını anlamlı kılabilmek bugün sosyalistlerin işidir. Biz insanları maddi ve manevi olarak zenginleştirmek zorundayız.
Siz sonrasında ateist mi oldunuz?
Lise 2’ye kadar namaz kıldım, ondan sonra kılmadım.
“Sosyalizm bir anlam dünyasıydı” dediniz  ya, artık sol daha uzlaşılmaz ve uzak mı görülüyor?
Solu çok ezdiler, gülünü soldurdular, çok yüklendiler. Kolay değil. Sol aslında zenginlik, yaratıcılık demek. Bu tür değerleri taşımak için de inançlı olmak gerekiyor. Devlet inançsızlığa karşı da eşit mesafede bulunmalı. “Ben inançsızım” diye bu memlekette dolaşıp kendi fikirlerinizi aktarma konusunda ciddi sıkıntılar yaşarsınız. Maneviyat meselesi sadece Tanrı’ya inanıp inanmama meselesine oturtulabilecek bir mesele değil, bir değerler bütünü. Bu çok önemli. Devrimcilerin önemli bir kısmının öbür dünya inancı yok ama hayatı öyle bir anlamlandırmışlar ki, öteki dünyaya inanmamalarına rağmen ölümlerde bu kadar inançlı olabiliyorlar. Ölümü kutsadığım için söylemiyorum. Bunu çok önemli buluyorum.
“İstemez vaat etmeyin cenneti bize, dünya cennet olacak ellerimizde” der ya, siz öbür dünya için inanmayı bırakıp dünyanın cennet olacağına inandığınızda nasıl bir hayat gördünüz?
İşte maneviyat meselesi bu. Devrimcilik öyle bir şey ki, başka türlü mutlu olamıyorsunuz. Başkalarının acılarına ortak olamıyorsanız, devrimci olamazsınız. Devrimciler başka türlü yaşayamadıkları, mutlu olamadıkları için bu mücadeleyi bu kadar geliştiriyorlar. Çeşit çeşit olanakları varken, onları bir kenara koyup halk için mücadeleyi göze almalarının nedeni, hayatı kavrayışları.
ÖDP kurulduğu 1996’da sol hareket için bir umut olarak görülüyordu, 2009’daysa ayrışma yaşadınız. O umut bir mecraya vardı mı?
Gelinen aşamada o umudun karşılığını bulduğunu söylemek doğru değil. Çok önemli hamleler de yaptı ÖDP, hakkını yememek lazım. Sosyalist hareketin 2009 yılına gelene kadar atılmış adımlarının önemli kısmı ÖDP’den geldi. Fakat bu hamleleri toplumsal güce dönüştüremedi. ÖDP’nin altında bir çiftçi, gençlik, öğrenci, kadın, işçi hareketi olamadı. Kimse ayrılık istemez, nihayetinde arkadaşlarından ayrılıyorsun. Ama bizim açımızdan ÖDP eskisinden daha zengin, daha üretken, daha yoksulların, işsizlerin içinde bir güç haline dönüşebilir.
Koşullar buna elverir mi?
Biz o zaman rüzgâra karşı yürüyorduk. Sosyalizm deyince önümüze SSCB’den gelen Rus kadınlarını  getiriyorlardı. Tarihin sonu bitti, yeni bir arayışa gerek yok düşüncesi pompalandı. Şimdi kapitalizm sorgulanıyor. Marx yeniden keşfediliyor. O yüzden sosyalizme dair değerleri geliştirebilmenin koşulları daha elverişli. Ya sosyalizm ya barbarlık aşamasından, ya insanlık ya barbarlık seviyesine gelmiş durumdayız. AKP uluslararası sermayeye dayanarak güçlendi. Refah Partisi Türkiye’yi İslam Ortak Pazarı eksenine çekmeye çalışıyordu, AKP’yle o gücü değiştirdiler. Yoksa onlar çok zeki, çok yetenekli de, memleketin solcuları çok yeteneksiz değil.
Türkiye’de TİP’ten sonra ilk defa ittifakların kurulmasıyla sosyalist milletvekilleri de Meclis’e girmeyi başarabildi...
1960’larda TİP 15 tane milletvekilini kendi toplumsal güçlerine dayanarak Meclis’e soktu. Son seçimlerde kendi toplumsal güçlerine dayanarak milletvekili sokmadılar. Küçümsemek için söylemiyorum. Elbette insanlar seçildi ama sosyalist hareketin etkisizliğini ortadan kaldıracak bir tablo yaratmadı. Kürt hareketinin toplumsal gücüyle girildi parlamentoya. Bizim tahayyülümüz o kadar dar bir şey değil. Bu memlekette herkesin kendine ait bir toplumsallığı var, sosyalistlerin yok. Kısa vadeli, biraz beleşçi yaklaşımlardan uzak durup, kendi gerçekliğimize uygun çabaların içinde olmayı önemsiyoruz.
Sol Ergenekon sürecine müdahil olabildi mi?
Solun müdahil olma zemini yok. Ergenekon AKP’ye kapatma davası açıldıktan sonra derinleşti. Devlet içinde iktidar kavgası var. Burada bir ekip tasfiye ediliyor. Yeni güçler AKP eliyle temsil ediliyor. Sosyalist hareket esas mücadele zeminini neyin üzerine kuracak? Tartışma bu. Çözülen düzenin yanında zinhar değiliz, yeni bir piyasa rejiminin üzerine mi kuracağız? AKP’ye karşı mücadelenin eski cuntacılık özentileriyle sürdürülmesi doğru değil. 28 Şubat’ı kimler yaptıysa Ergenekon’u da onların yaptığını düşünüyoruz. Son kullanma tarihi geçmiş olanların tasfiyesine dönük bir operasyon. Burada büyük bir demokrasi gerçekleşiyor yanılgısına düşmek bizim için hata olurdu. Biz bu yanılgıya düşmedik. Yeni bir şey kuruluyor da iyi bir şey mi kuruluyor?
Burada pragmatist bir bakış olamaz mı?
Tabii canım, biz Veli Küçük’lerin yargılanmasından niye rahatsız olalım. Veli Küçük’ler yargılansın zaten. Ama burada başka bir şey de var, esas olarak darbeciler var. onlar ortada duruyor. Sosyalistlere devrimcileri destekliyor demek kadar ayıp bir şey yok. Türkiye sosyalist hareketinin tarihi darbecilerle mücadele tarihidir.
12 Eylül nasıl geldi Karadeniz’e?
Çok sert. 12 Eylül’ün en çok vurduğu, tahribat yarattığı yerler var Karadeniz’de. Özellikle Artvin Şavsat hattında çok ezdi. Öne çıkan yer zaten Fatsa’ydı. “Memleket Fatsa olurdu” diye bir sözü vardı ya Demirel’in. Keşke memleket Fatsa olsaydı. 
Bugün Karadeniz, Ogün Samast, Erhan Tuncel’le anılıyor...
Bu değişim 12 Eylül’le tarif edilebilir. Çünkü, 12 Eylül başka bir tahribat yarattı orada. İnsanlar kentlere göç etmek zorunda kaldı. Milliyetçi damar, Kürt çatışmasının yarattığı ölümler, işsizlik, yoksulluk Trabzon gibi bir vakayı yarattı. Türkiye toplumunun sonucudur Trabzon. Ogün Samast kendiliğinden doğmadı. Kadınlar denize girerdi, bırak kadınları erkekler denize giremiyor şimdi. Hem muhafazakârlaşma arttı, hem de öyle bir çevre kıyımı tahribatı var...
Sizin lise 2’ye kadar okuduğunuz İmam Hatipler, '80 sonrası politikleşmenin merkezlerinden biri olarak görüldü...
Bizler nelerden etkileniyorsak İmam Hatipliler de onlardan etkileniyor. Büyük bir anlam kargaşası içerisindeler. Mesela ben bizim arkadaşlara “İmam Hatipleri ihmal etmeyin” diyorum. Orası vazgeçilmiş, bırakılmış bir alan değil. Oradaki gençlerin soruları, düz lisedeki gençlerin sorularından daha fazla ve daha devrimci. O sorulara iyi bir yanıt verir, anlamlı yanıtlar üretebilirseniz, İmam Hatipli öğrencilerin kendilerini sol bir eksende tanımlamaları mümkün olur. İmam Hatip çelişkileri barındıran bir okuldur. Öğrencileri çelişkileri düz lisedeki öğrencilerden daha fazla yaşarlar. Kendi iradeleriyle gitmezler çünkü okula. Beni oraya babam gönderdi, kendi isteğimle gitmedim ama itiraz da etmedim. İnsanları ak ve kara diye ayırmak çok doğru değil. İmam Hatip de o dönem politikleşmeden nasibini alan yerlerdendi. Okulda okuduğun hayatla, dışarıdaki hayat arasında çelişki vardı. Bir de o dönem itibarlı okullar değildi. Şimdi bir ayrıcalığı var doğrusu. İmam Hatiplilerin çelişkileri daha fazla.
Bu dediklerinizin her birini yaparsınız, AKP’nin tabanına talip misiniz?
AKP tabanını oraya ömür billâh mukavele yapmış bir taban olarak görmüyoruz. Dayandığı dinamikler 80  öncesi devrimcilerin gecekondularda, mahallelerde örgütlediği insanlar. AKP’nin tabanını çekebileceğimizi düşünüyoruz. Bizim açımızdan en önemli problem bu tabanın bir kısmının inanç hayatının olması. Bu hayatla devrimciler arasında bir mesafe var. Bu mesafeyi nasıl gidereceğiz, onların hayatına uygun bir tarz nasıl kuracağız? İnanç ve kültürlere verdiğimiz yanıtlar boşlukta kaldığı için insanlar sağ partilerde yer alıyorlar. Önümüzdeki dönemde mücadeleyi siyasal İslam ve onun türevi olan AKP ile onun temsil ettiği değerlere karşı, yeni bir değerler mücadelesi geliştireceğiz. Biz siyasal İslam’a karşılık veremeyiz, günlük hayatın siyasal İslam kuralları ile yönetilmesi durumuyla barışık olmamız mümkün değil.
Şöyle sorayım, türbanı yüzünden üniversiteye giremeyen kızlara sağ partiler çeşitli vaatlerde bulunuyor, ÖDP’nin vaadi ne?
Bu konuda kadınlardan daha fazla erkekler konuşuyor. Birçok devrimcinin de annesi örtülü ama dinin siyasallaştırılması insanlarda tedirginlik yarattı. Üniversitenin özgür bir yer olması gerektiğini düşündüğümüz için türban yasağını doğru bulmuyoruz. Biz inanç sahibi insanlarla barışık bir hayat kurarız, o insanların inançlarını yaşamasının güvencesi de oluruz. Bizim mücadele edeceğimiz alan, dini sömürünün bir parçası haline getirenler. Yoksa insanların dinleriyle, dilleriyle bir problemimiz yok. “Dil farklı bilmeyiz, din farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan.” Şu anda AKP’nin yarattığı tabloya bakar mısın? Para olmuş bütün değerleri. Sömürü gırla.  Sömürüyü din kardeşliği ekseninde örüyorlar. Zenginlerin İslamı, yoksulların İslamı ayrımı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Merkez sağda bölünme yaşanınca Refah Yol’dan kopup AKP gibi güçlü partiler ortaya çıkarken, sola baktığımızda ayrılan partiler küçülüyor...
AKP birden bire ortaya çıkmadı ki. Milli Nizam Partisi’nden gelen geleneğin üzerine oturdu. Siyasetin toplumlaşmasının gereklerini biz yerine getiremedik. Bir de seçimlere endeksli bir parti olmamasına rağmen ÖDP’ye büyük misyon biçildi. 28 Şubat sürecinden bu yana sol daha da zayıflatıldı. Kendi iç krizimizi aşamadık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder