2 Kasım 2011

göç yolunda bir gün...

“-Birbirimize takıldık Ermeni misin diye, millet ciddiye aldı.”
Yüzüm değil, içim karanlık. Zagreb’te Meryem Ana için mum yakılan bir şapelden geçtik. “Mum yakalım mı dalgasına” sorusunun ardından geldi bu sözler. “Ermeni olmak ayıp mı?” Belli belirsiz söyledim, yıldım çünkü. Faşizmin her türlüsünden. Hissedilen, hissedilmeyen, dile dökülen ya da kalpte tutulan…
Oysa Zagreb güzel başlamıştı, iyiydi. Geniş sokakları boyunca şaşırarak yürüdük bütün gece. Eğer haber geçmem gerekmese daha yürürdüm. Dinamo Zagreb'e 'Dinamo Spor' dedim, güldü. Gülsün... Güzel gülüyor... Belgrad’tan çıkar çıkmaz, evet çıkar çıkmaz yavaş yavaş kalbimi sıkan kerpeten gevşedi. Sırplara ön yargılıymışım meğerse. Belki onların da bana ön yargılı olmasından. Belli oluyor işte buradan olmadığım, ‘oralı’ olduğum. Hiç olmadığım kadar Türk ve Müslümanım.
Konuşurken ‘h’leri daima yutan rehberimiz diyor ki, “Tito Yugoslavya için ‘burası kristal bir küre derdi, nefesimle tutuyorum o kristal küreyi. Bir gün nefesim tükendiğinde yerime biri olmazsa, o küre dağılır, paramparça olur.’ Oldu işte…”
Diğeri arkadan bağırıyor, “Ulusalcı mısın  arkadaşım? Komplo teorisi yapıyor, duydunuz mu?” Geh geh. Kalbimdeki faşizm tohumu çatladı. O ulusalcı değil, sen gerzeksin. Hup yuttum. 
Slovenya’dayız şimdi. Biraz sonra Salzburg’da olacağım. Tren yine bana iyi gelecek. Benim yarım 'Evropam' mutlu edecek beni. Sınırları kaldırdım, Tito ölmedi, Yugoslavya birleşik, Sırplar tatlı,  Dinomo Zagreb kral takım, Bosna’da insanlar duvar kenarlarından değil, meydanlardan yürüyor, Mostar ayakta… Ben Ayça Örer, yolda en çok Doublemoon Kadınları’nı dinledim, Zagreb sokaklarına ‘Ben bir karabiberim’ şarkısını armağan ediyorum, ulusalcı değilim, hayalcilik dersinden ikmale kalasım var… Sözlüden geçer miyim?

2 yorum: