23 Ekim 2010

Nihal Bengisu Karaca: Kendimi Feminizmin Dışında Görmüyorum

Aktüel’de yazarak farklı mecralardan seslenme imkanı buldunuz. Durum böyleyken, önyargılara takılmak “kendimi anlatamıyorum ya da anlamak istemiyorlar” hissi yaratıyor mu?
Başlarda çok yaratıyordu. Ama sonuçta anlayan da o kadar çok ki. Anlamayanların hakaretlerine tahammül  etmek ödenebilir bir bedel oluyor bu durumda.  
Kendini hiç ifade edemeyen türbanlı kızlar da var. Aynı meraka sahipler, aynı yollardan geçecekler ve kendilerini daha kötü hissedecekler. Bu durum size ne düşündürüyor?
Başörtülü gerizekalı muamelesi yapmak bir hastalığın tezahürü. Bu kızların tercihte bulunma özgürlüğü olduğunu dahi kabul edememiş elitist bir hastalık bu. Bir kere sen hem kadının değerli olduğu, eşit olduğu ve başörtüsünün bu eşitliğe leke düşürdüğü tezinden hareketle, kadını hak ettiği eşit vatandaş modern insan pozisyonundan uzak tuttuğu için başörtüsüne karşı olduğunu ileri sürüyorsun. Hem de ‘bir kadın isteyerek  örtünemez’ diyerek o insanın bir kadın olarak kendisi adına karar verebilmeye ehil olmadığını, kafasının basmayacağını söylemiş oluyorsun. Burada dev bir paradoks var. Genç kızlar da bu paradoksun farkında olarak değersiz bir şey yapmadıklarını, inanç sistemleri içinde tutarlı bir şey yaptıkları özgüveniyle hareket edecekler. Dünyada olan her şey Allah’ın bir ayeti öte yandan. Fikir ürünleri, filmler, kitaplar Allah’ın bilgisi  dahilinde. Bunlar bizim sosyal evrenimize dair şeyler ve aslında din işi dünya işi diye ayrı ayrı kaplara  konulamaz evrendeki hiçbir şey. İnançlı bir insan için yaşanan her şey, edinilen her deneyim manevi dünyamıza dahildir. Dolayısıyla başörtülü bir tıp öğrencisi için mesleki yeterliliği de, hizmet aşkı da maneviyâtının bir  parçasıdır. Bu nedenle varoluş algıları sarsılmadığı ve ebat ettikleri sürece çok başarılı da olacaklarına  inanıyorum.
Duygu Asena hakkında yazdığınız yazının ardından feministlerin tepkisini çektiniz. Buna karşılık, Türkiye’deki feminist hareketin kadının inancıyla barışık olmadığını söylediniz. Siz bu konuda  nerede duruyorsunuz? İnançlı kadınlarla barışık bir kadın hareketi size de yakın gelir mi? 
Kendimi tamamen feminist öğretinin uzağında konumlandıran biri değilim. Klasik eski feminist öğreti “dinler ataerkil söylemi güçlendirmişlerdir o yüzden kadının yanında değildir” diyor. Katherine Young “bu bir  kolaycılık, bundan vazgeçelim”, Denise Carmody’se “kadın veya erkek bir yaratıcıya inanmanın böyle kutsal  bir deneyimin içinden geçmenin de eşitleyici bir yanı var, bunları da artık ikkate almalıyız” diyor. Ben bunların yanında duruyorum. Kadının manevi eneyimini aşağılamayan, din arkaiktir ve ‘her türden kadın hareketi aydınlanma felsefesinden sonra kadınlara bahsedilmiş bir şeydir’ demeyen, katı ve kolaycı ayrımı benimsemeyen bir hareketin içinde  lurum. Zaten öyle bir düşünce üzereyim. Türban meselesine feminist  hareketin yeterince sahip çıkmadığını ya da türbanlı kızların bu neviden bir kadın hareketine ihtiyaç duyduğunu  düşünüyor musunuz? Bu işi erkeklerle konuşmayalım, erkekler çeksin elini türbanın üzerinden diye çok kuru ülkemiz koşullarına göre bir hayli kof olan bir söylem var. Kendini feminizmle özdeşleştiren kadınlardan çıkıyor bu. Ama biz ne zaman feminist kadınları veya feminizmin öğretilerinden etkilenen açık kadınları, eğitim  hakkından mahrum bırakılan başörtülü kızların yanında görebildik? Kadın olma ortak paydası her türlü siyasi  mülahazanın ve ideolojik bölünmenin üzerinde olacaksa biz feministleri başörtülü kızların yanlarında  görebilmeliydik. Yok değilse eğer o zaman tabii kimsenin de erkekler bu sorunu konuşmasın deme hakkı yok.
Müzik zevkiniz nerelerden besleniyor? Neler dinliyorsunuz?
Arkadaşlarımla aramda müzik eksenli bir network var. Duyduğum beğendiğim bir şeyin peşine düşerim. Arama motorlarından aratırım. En son Lazca caz yapan Mircan’ı severek dinledim. Klasik Türk sanat müziği dinleyicisiyim. Bu ara bir Portishead takıntım var. Cocorosie, Koop, Pink Martini, Gotan Project var sonra. Yazın King of Convenience ve nouvelle vague dinliyordum. Ama hazırladığım cd’ler çok delidir, Anathema’nın bir parçası biter ardından Linet’in Batsın Bu Dünya’sı, Levent Yüksel’in “Zalim”i gelir felan. Sonra 70’lerin  Türk Hafif Müziği parçaları. Nil Burak’ın parçalarını edindim, Ersan Erdura’yı sonra. Büyük adamdır Erdura, Türkiye’nin Elvis’idir bence.
Sezen Aksu hiç dinlemediniz mi gençliğinizde?
Dinlemedim diyen sahtekârdır ence. Dinledim tabii. Ama Ajda Pekkan’ın regal dönemine daha bir yürekten bağlıyım. Sezen Aksu bir klasiktir, ama ben onu biraz arabesk ihtiyacımı gidermek için dinlemişim.
Birebir  arabesk hiç mi dinlemediniz?
Çok yakın dönemde dinlemeye başladım. Getirip burnuma dayadıkları zaman, mahalle baskısıyla. Mesela bir Müslüm Gürses. Ama bugün pop müziğin içinde arabesk yaşıyor zaten. Son dönemde Mirkelam güzel şeyler yapıyor. Alaturka, rock ve arabesk karışımı. “Adem” şarkısını beğeniyorum.
Canlı performans dinleme merakınız var mıdır?
Bir zamanlar gidiyordum. Ama ben konforuna düşkün biriyim. Babylon’da konsere gitmeyi ayakta, kalabalık da dinlemek beni sarmadığı için bıraktım. Harbiye Açık Hava’daki konserleri takip ederdim. İyi olurdu ama  yoğunluğum çok arttı. 28 Şubat sonrası yaşadığım tatsız olaylar da olunca gitmemeye başladım. Kızıl Ordu  Orkestrası’nın konserinde, bir kadın “sizin alkışlamaya hakkınız yok” diyerek tepki göstermişti. Bunları da biz yaşıyoruz. Böyle yerlere  niye başörtülü kızlar gelmiyor demenin de çok anlamı yok.   
Oğlunuzla ilişkiniz nasıl? Size anne yerine abi diyormuş...
Eskiden öyleydi. Şimdi çok platonik çok güzel bir ilişkimiz var. O zamanlar sınırlı bir zamanımız vardı ve temel ihtiyaçları anneannesi tarafından karşılanıyordu. En kolay ilişki  kurma yöntemi oyun oynamaktı yun oynayınca  da oyun arkadaşı muamelesi yapıyordu bana. Şimdi hiyerarşiyi fark etti. Sevgisini çok estetize eden bir çocuk. Geçenlerde “oğlum hastayım çok sarılmayayım” dedim, “olsun senin hastalığın benim için olsa olsa bir  hediyedir” dedi. Mutluyuz yani.
Kaç yaşında?
7.
Böyle konuşmak için çok da küçük.

Evet küçük ama ismiyle müsemma. Sühan Farsça’da şiir ya da bilgece söz söyleyen kişi demek.
Annesinin  yazar olduğunun farkında mı?
Herkesin annesinin yazar olduğunu sanıyordu bir ara. Sonra ben anlatınca gerçeği fark etti.
Okulu nasıl gidiyor?
Okuldaki müfredattan Kemalizm takıntısı var. Atatürkçü bir çocuk. “Atam güzel Atam” diye geziyordu bir ara. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder