30 Ekim 2010

Güven Kıraç: Oyuncuların Seçme Şansı Yok...

Masumiyet filminde “Sevdim abla” repliğiyle gönüllerimize taht kuran Güven Kıraç, o günden bugüne çektiği  filmlerle sessizce yoluna devam etti. Yıllar sonra bir komedi filmi Kirpi’yle karşımıza çıkan Kıraç, gişeden umutlu değil. “Belden aşağı vurmadan komedi olmuyormuş” diyor

Kirpi filminde Mazhar Alanson’la çalıştınız. Nasıl bir çekim oldu?
Güzel, diğer oyuncu arkadaşlardan farkı yok. Temeli oyunculuk zaten. Ara vermiş de olsa Cem Yılmaz’la yaptığı filmlerle geri döndü. Son yıllarda iki film yaptı. Set adabını bilen, oyunculuğa fazlasıyla kafa yoran bir  yapısı var. Gayet uyumlu çalıştık.
İkili Laurel-Hardy’ye benzedi diyorsunuz.
Mazhar ağabeyin yakıştırması. O öyle görmek istiyor herhalde. Biz çok anlaştık ve seviştik. Öyle bir elektrik  var aramızda. Benim ona çok büyük bir saygım var. Hem büyüğüm olduğu için hem MFÖ’nün Mazhar’ı  olduğu için. Çok sıcak bir ilişki oluştu aramızda, o da bu devam etsin istiyor. Daha yeni başlıyor. Bence seyredeceğiz onu daha.
MFÖ sever miydiniz?
Severdim tabii. Onları sevmeyen yoktur diye düşünüyorum. Bu grupla anısı olmayan bir tane insan yoktur diye düşünüyorum.
Mazhar Alanson’la çalışırken ikiniz de birbirinizi tamamladınız değil mi?
İki karakterde de obsesyon var. Kin gütme, öç alma konusunda ısrarcılar. Filmin komiği Tahir Yaman tabii.  Kızamıyorsun da. Makbul bir karakter değil ama öyle insanlar vardır ya çevrenizde, kızamazsınız. Sevimli  karakterler, klişeler, Türk ve Dünya sinemasında gördüğümüz karakterler. Göz hafızam onlarla doluydu. Tatlı, sevimli, ayak üstünde yalan uydurabilen adamları biz seyretmiştik zaten Şener Şen’le, Jean Paul Belmondo’yla. Daha önce gördüğümüz klişeler bunlar. Sağlaması yapılmış karakterler sinemada, seyirciden tam not almışlar.  Öyle sevimli bir karakter beni çok zorlamadı açıkçası. Benim için keyifliydi.
Kirpi’nin Sulhi Dölek’in romanından uyarlanması, romanın önüne geçme, gerisinde kalma kaygısı yaratmadı mı?
Biz bir şeyi sinemaya aktarıyoruz. Kitap okuyucunun kendi kafasında yarattığı bir hikaye. Her okuyucunun ayrı Tahir Yaman’ı var. Senaryonun çok uzağında bir şey olduğunu, romana çok büyük bir ihanet içinde  olduğumuzu düşünmedim. Sulhi Dölek’in Erdal Murat Aktaş’a kendi vasiyeti zaten. Aktaş ikinci filminde çok çalışmıştı dersine. Hazırdı. Çok heyecanlıydı, duyguluydu filme dair. O da hepimize geçti.
Sizi ilk Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filmiyle tanıdık. Bu filmin çekildiği dönemler Türk sinemasında da çok fazla üretimin de olmadığı dönemlerdi.
Bir yaratım kısırlığı vardı. Benim duruşum biraz bağımsız filmlerden yana. Ama son yıllarda artık değişimin önünde durmak mümkün değil, işler sinemada çok istediğim gibi gitmeyince, bağımsız yapımların da çok fazla  olmadığını gördükçe, büyük projelerin içinde olmaya da “Evet” dedim ben. Sinema zaten Türkiye’de insanların kendi çabalarıyla ilerleyen bir şey. Onun için sinemanın böyle olduğunu bilerek herkes bu işlere giriyor. “Ne kadarsa, o kadarla yaparım” diye bir delilikle ortaya çıkıyor. Sinema da zaten buradaki üç beş deliyle ilerliyor. Türkiye’de de tabii ki ticari film olsun ama ticari filme gösterilen değer kadar dünyada sanat filmlerine de ilgi  gösteriliyor. Türkiye’de ikisi arasındaki fark çok açık. Ben bundan biraz mustaribim. Ortası yok. Her zaman taraf olman lazım, taraf olmazsan bertaraf olursun. Shakespeare’nin bir lafı vardır, kendime hep onu şiar  edinmişimdir, “Bilgili bir tek insan bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalıdır” der. Benim  oyunculuğum da bunu bilerek geçti. Bir oyuncunun seyri de zor buradan bakarsak.
Sizin rol aldığınız filmlerin hepsi çok önemli ama Güven Kıraç isminin oturması için yeterli değil...
Gişe karşılığı için başka bir duruş, başka bir üslup lazım galiba. Bunu en son Kirpi’de de görüyorum. Binbir  umutlarla başladığımız, senaryosunun özenli olduğuna kanaat getirerek sete çıktığımız bir iş, ama gelin görün ki  rakamlar bize bunu söylemiyor. İlk üç gün izleyici 23 bin bir fiyasko. Ama sinirlenmekle de olmaz, bunu iyi analiz etmek lazım.
Sizin bağımsız yönetmenlerle de bir mesainiz var.

Oyunculuğu, sinemayı çok sevdiğim için olabildiğince ilk filmini çekse de yönetmen, eğer bana güven vermişse  onun filminde yer almaya gayret ederim. Birbirinden önemli yönetmenlerin kendi sinematografilerinde de çok önemli filmlerinde yer aldım. Zaten Zeki Demirkubuz gibi bir yönetmenin Masumiyet filmiyle başlamışım. O  çok büyük bir şans tabii. Sonra da o şansı değerlendirmek için çok özenli davrandım. Hâlâ da öyle devam ediyorum. Sinema benim için çok kutsal bir yerde duruyor. Çünkü beni hep mutlu etti ben de onu hak etmeye çalışıyorum.
Recep İvedik 2 filmi beklenirken, forum sitelerinde Kirpi daha başarılı bir film olarak görülüyor... Ama biliyoruz ki Recep İvedik 2’nin gişesi çok daha iyi olacak...

Kulvarlar farklı. Zaten o arkadaş da belden aşağı vurduğu için doğal olarak senin kulvarın farklı hakikaten. Bir özel tiyatroyla bir devlet tiyatrosunun rekabet etmesi olanaklı değildir ya onun gibi. Buradaki fark da çok adil değil. Komedi yapıyorsan biraz belden aşağı yapacaksın. İçinde bir düzeysizlik barındıracak, bir kabalık  olacak. O filmler iş yapıyor, onlar karşılık görüyor. Bizim de o kadarını almadığı için midemiz, yapmıyoruz. Çok zor biliyor musun ayakta? Bunların arasından slalom yapmak, ayakta durmak hakikaten kolay değil. Buradaki oyuncular zavallılar. Çok şey seçme şansın yok. Hakikaten amiyane tabirle ekmek parası durumu  var. Ona “Hayır” de, buna “Hayır” de. Kaç tane şeye hayır diyecek? Kolay değil.
İki iş aynı kefede değerlendirilince sizin başarısızlık hanenize yazılıyor...
Bizimki mi başarısızlık, onlarınki mi başarı? Kim neyi başarıyor, biz neyi başaramıyoruz onu çözmüş değilim tam olarak.
“Kötü işler yapıp Masumiyet’i seven insanlara ihanet etmek istemedim” demiştiniz...
Bana son dönemde bir sürü adını söylemek istemediğim filmden teklif geldi. Ticari işler var ya, komedi filmleri. Ama onları yapmaya hakikaten çok içim elvermedi. Senaryolarını hiç beğenmedim. Masumiyet’i seven  seyreden, özel bir yeri olduğunu düşünen insanlara ihanet etmek istemedim. Bu film benim için Sulhi Dölek imzasıyla önemliydi.
Masumiyet filminin sizde izi çok mu büyük?
İlk sevgiliniz gibi. Bizim o zaman filmimiz çok kısıtlıydı, çok küçük paralarla yaptık. 19 günde çektik. İnsan üstü bir çaba demek. O çapta bir film için. Ağır da bir atmosferi var.
Oyunculuğun yaşadığı mağduriyetle ilgili de bir girişiminiz var sizin...
Evet yeni bir oluşum kurduk, onun da geçen toplantılarından birini Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’la yaptık. Oy-Bir. Oyuncu Birliği’ni kurduk telif hakları meselesi için. MESAM ve MÜYAP bunu hayata geçirdiler,  müzisyenlerin teliflerini alıyorlar. Bunun bir muadilini yapmayı düşünüyoruz. Müzisyenler bir yol açtılar, bizim yine daha kolay olacak. Uçakta filmlerimiz oynuyor, televizyonlarda tekrarları oynuyor, adını bile bilmediğimiz  televizyon kanallarında filmlerimiz oynuyor, tüm bunların takibi büyük bir organizasyon istiyor. Sonrasında bir  oyuncu sendikası kurulmasını da konuşuyoruz, o da ikinci meselemiz.
Fazla dizi çekmiyorsunuz değil mi?
Dizi sadece para kazanmak için yaptığım bir şey. Tabii onu da iyi yapmaya gayret ediyorum ama dediğim gibi  elevizyondan çok hazzetmiyorum. Televizyonla ilişkimi ekonomik kullanmaya çalışıyorum. Türkiye’deki  televizyonu iyi bulmuyorum. Hoşnut değilim buradaki televizyonun varoluşundan. Onun içinde ben olabildiğince sinemamı yapmaya çalışıyorum. Oyuncuların telif hakları için bir birlik kuracağız
Onuncu filminizden sonra, Hürriyet Gazetesi’nin umut vaad eden on oyuncu listesinde yeraldınız...
Evet, evet öyle bir şey yapmışlardı. Ama umut vaad ediyor olmayı görmek de bir şey. Onuncu filmimden sonra umut vaadettim! Bir şey görülmüş geç de olsa. Bir şey yok, sorun yok. O arkadaş da kimbilir ne sıkıntı içinde, neler düşünüyor, neler yaşıyor? Ona da yazık...
Güven Kıraç ne yapar peki? Gündelik hayatını nasıl idame ettirir?
Benim bir sürücü kursum var. Çeşitli ticaret denemeleri yapma eğilimi içindeyim ki, yalnızca oyunculuktan gelecek paraya tamah etmeyeyim. Kursumuz var. Onun dışında bir takım işler hep kafamdan geçiyor onlarla  ilgili girişimlerde bulunuyorum, bir yerler alayım satayım diye. Ticaret yapma isteği var içimde çok. Biraz bazen zorlaşıyor oyunculuk meseleleri. Arka arkaya üç tane oynamak istemediğiniz film geldiğinde kolun kanadın  kırılıyor.
Araba kullanmaya özel bir ilginiz var değil mi?
Çok seviyorum araba kullanmayı, doğal olarak arabaları da. Benim çok yakın bir arkadaşım önemli bir sürücü  kursunun müdürlüğünü yaptı. O dedi ki “Bu çok güzel bir iş.” Doğru, lazım. Türkiye’de bitmeyecek bir iş. Biz  bunu Bebek’te açtık. Asıl talep motorsiklete var tabii.
Filmdeki şakalaşmalar bir yerden sonra çığrından çıkıp devlet meselesi haline geldi. O sıralarda da Ergenekon Operasyonu başladı. Bu gelişmeleri nasıl buluyorsunuz?
Çok kaygılıyım, büyük bir kaygı var içimde. O kadar çok ayrıntıya boğuyorlar ki bizi. O kadar allak bullak ettiler ki bizi. Hallaç pamuğu gibi. Neyi düşüneceğimizi, neyin doğru olduğunu ayrımsayamayacağımız bir kaosun içindeyiz. Bir sabah uyanacağız, bambaşka bir Türkiye’ye. Korkuyorum.
Siz nasıl bir yerde büyüdünüz?
Ben köyde çok bulundum, Adapazarlıyım, Akyazı’ya bağlı Kuzuluk köyü. Üç ay her sene bütün yaz tatillerimi  köyde geçiriyor olmaktan, olabildiğince orada olmaktan, hayvanlarla ilgilenmekten, doğanın içinde olmaktan  çok mutluyum. Ağaca çıkıp meyve yemekten çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Zamanımın büyük çoğunluğunu çocuklukta köyde geçirdim. Hâlâ da köye gider gelirim. Depremde evimiz yıkıldıktan sonra 12 odalı evi anılarıyla bir köşede bırakıp yeni ev yaptırdık. Artık köye gittiğimizde orada kalıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder