22 Ekim 2010

Ahu Türkpençe: Sınavı Kazanamam Derken Oyuncu Oldum...

İki erkeğin aşkı arasında kalan Esma’nın sakinliği ve değişimiyle tanıdık onu. Zengin evin fakir kızıydı, fakir ama gururluydu. ‘Bir İstanbul Masalı’ mutlu sonla bittikten sonra, bu kez ‘Şöhret’ dizisinde boy gösterdi İAhu Türkpençe, iki yıl ara verdiği televizyona kendi önerdiği bir film senaryo uyarlaması, Karamel’le döndüVizyona yeni giren Dinle Neyden filminde de başrol oynayan Türkpençe’yle son filmiyle, yeni dizisini konuştuk

-Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Nerede büyüdünüz? Sakin bir çocuk muydunuz? 
Güzel bir çocukluk geçirdim. İstanbul’da Etiler’de büyüdüm. Hasan Ali Yücel İlkokuluna gidiyordum. Okul  dönüşlerinde, hep bahçede apartmandaki çocuklarla beraber oyun oynadığımızı hatırlıyorum. Eğlenceli zamanlardı.
-Tiyatroyla geç tanıştığınız değil mi? Lise yıllarında ilginiz yok muydu?
Ben oyun yazıp onu oynayan ya da eline tarak alıp şarkı söyleyen çocuklardan değilim ne yazık ki... Tiyatroya olan ilgim gerçekten de çok geç; üniversitede başladı. Geç başlamasına rağmen hayatımın tümüne yayıldı ve en ön sırayı kaptı. Oyunculuk benim mesleğim. Üzerine sürekli çalışacağım, kafa yorup, hayaller kuracağım sevdiğim bir mesleğe sahip olduğum için çok şanslı hissediyorum kendimi.
-Arkadaşınızı tiyatro sınavında yalnız bırakmamak için gittiğiniz Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde daha sonra siz de öğrenci oldunuz. Bu zamanda neler öğrendiniz, oranın size katkısı ne oldu?
O dönem amatörce pandomim tiyatrosu yapıyordum ve giderek en mutlu olduğum yerin sahne olduğunu fark ettim... Daha sonra bir pandomim topluluğu onlara katılmamı teklif etti ve ben de sahnede daha çok zaman geçirmeye başladım. Tam da o dönemde bir arkadaşım Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin konservatuar bölümüne hazırlanıyordu ve bana da sınava girmem için ön ayak oldu. Yetenek sınavından bir gün önce kayıt
yaptırdım, aslında pek de umudum yoktu. “Muhtemelen kazanamam ama sonraki sene çok çalışıp tekrar girerim sınava” diyordum kendi kendime. Sınavlar üç gün sürdü, ve ben hiç beklemediğim bir şekilde elemeleri geçtim, okulda okumaya hak kazandım. Benim için çok mutlu bir gündü. Tabi ki okulumun bana katkısı çok fazla, sadece oyunculuk adına değil, “insan olma “ adına da çok şey öğrendim orada. Öğrenmenin yaşı yok; hâlâ da öğrenmeye ve bunları hayata geçirmeye çalışıyorum.
-Bir yanda üniversitede fizik okuyordunuz ama değil mi? “Fizik okumamın düşünce sistemine şöyle bir katkısı oldu ya da hayatımda şöyle bir yeri var” dediğiniz oluyor mu?
Öğrendiğimiz her şeyin illa ki bir etkisi oluyor. Fizik ve matematik zekâsı daha pratik olmamı ve kolay reji  almamı sağlıyor sanırım.
-Bir İstanbul Masalı’ndaki Esma ve Şöhret’teki Gülşen karakteriyle başarı kazanmanıza rağmen sürekli dizi de çekmiyorsunuz. Ara verdiğiniz dönemlerde ne yapıyorsunuz? 
Herkes ne yapıyorsa ben de onu yapıyorum. Arkadaşlarıma zaman ayırıyorum, sinema ve tiyatroya gidiyorum, hava güzelse bisiklete biniyorum. Bisiklete binmeyi seviyorum.
-Bir İstanbul Masalı’nda yarattığınız Esma karakterinin sakinliğinin, sadeliğinin üzerinize yapışmasından endişe etmediniz mi?
Hayır etmedim, zaten öyle de olmadı. Daha sonra Şöhret dizisinde Esma’yla hiç alakası olmayan bambaşka bir karakteri, Gülşen’i canlandırdım, ve şimdi de Zehra adlı yepyeni bir karakter canlandırıyorum ki; ne Esma’yla ne de Gülşen’le uzaktan yakından bir benzerliği yok.
-Oyunculuğunuzu farklı karakterlerde gösterme şansı elde etmek istiyor musunuz? Bu anlamda nasıl bir karakteri canlandırmak istersiniz?
Tüm oyuncuların ortak arzusu bu, ama ne yazık ki her zaman farklı alternatifler olmayabiliyor, bence bu yüzden birbirine yakın roller icra etmek zorunda kalıyor birçok oyuncu. Ben elimden geldiğince şartlarımı zorlamaya, gerekirse beklemeye çalışıyorum. Yine de şöyle bir güzelliği var mesleğimizin; her ne kadar birbirine yakın bile dursa roller; onu farklı oynamak oyuncunun elinde, tabii yönetmenin izni dahilinde... İdealimde özel bir rol yok. Ben rolleri hikayeden bağımsız düşünemiyorum, o yüzden öncelikle hikayenin beni etkilemesi gerekiyor ki, o karakteri canlandırmak isteyeyim.
-Bir röportajınızda salon kadını olmadığınızı söylemişsiniz. Nelerden hoşlanıyor, nerelere gidiyor, nasıl  yaşıyorsunuz?
Rahat olmayı seviyorum, o yüzden gittiğim yerlerde de kıyafetlerimde de öncelikli koşul bu oluyor. Spor ayakkabıyı topuklu ayakkabıya tercih ediyorum. Basketbol oynamayı, bisiklete binmeyi seviyorum ..
-Gece hayatında pek görünmüyorsunuz. Bu ünlü olmaktan kaynaklanan bir tercih mi yoksa zaten munis bir insan mısınız? 
Özel bir tercih değil, tabi ki arkadaşlarımla dışarı çıkıyorum ama benim gittiğim yerlerde genelde kameralar olmuyor.
-Dinle Neyden filmi kadrosuna nasıl katıldınız? Bu filmde canlandırdığınız karakteri nasıl şekillendirdiniz?
Senaryoyu gönderdiler ve yönetmenle tanıştım, sonra bir deneme çekimi yaptık ve karşılıklı beraber çalışma kararı aldık. Karakteri nasıl şekillendirdiğimi anlatmak çok uzun sürer, ama şunu söyleyebilirim; Yönetmenimiz Jacques Deschamps’ın deneme çekiminde gösterdiği yol üzerinden gittim hep; sanırım böylece hem Jacques’ın istediği tarzda, hem de filmin üslubuna uygun oldu karakteri ele alışım.
-Bu film Mevlana’nın 800. doğumgünü nedeniyle çekilmiş bir film aynı zamanda. Bu deneyimden size ne kaldı? Siz neler öğrendiniz?
Filmin başrolünde Mevlana’nın öğretileri ve felsefesi var, bu yüzden de çok naif bir film. Hem hikayesiyle, hem çekimleriyle, hem de oyunculuklarıyla bu felsefeyi destekleyip ortaya çıkarmaya çalıştık. Sanırım doğru kotarılmış bir film oldu, tabii oyunculuğumla ilgili yorum yapamıyorum, onu seyirciye ve eleştirmenlerimize bırakmak en doğrusu. Kalfayı canlandırmak benim için büyük bir keyifti. Bu filmin bir parçası olduğum için ve yönetmenimiz Jacques Deschamps’la tanışıp, çalıştığım için çok mutluyum. Ondan çok şey öğrendim.
-Film Festivali’nde izlediğiniz Karamel filmini dizi olarak önermenizle yeni dizinize başladınız. Bu süreç nasıl işledi ve sizi bu filmde heyecanlandıran ne oldu?
Festivalde Karamel filmini seyretmiştim, tesadüfen iki gün sonra Pastel yapımdan arayıp bir dizi teklif ettiler; ben de tüm dizilerin aynı olduğunu bu yüzden de farklı bir şey olmadığı sürece dizi çekmek istemediğimi  söyledim. Bunun üzerine bana sizin aklınızda yapmak istediğiniz bir hikaye var mı dediler; ben de Karamel’den
bahsettim. Yapımcıyla buluştuk ve onların da aklına yattı, bu sinema filminden bir dizi ortaya çıkarıldı, senaryo grubu kuruldu ve çalışmalar başladı. Eğer istediğimiz doku ve tadı yakalayabilirsek, Karamel hem bizi hem de seyirciyi mutlu edecek. Filmde beni etkileyen ve dizide de aynı tadı yakalamaya çalıştığımız şey, karakterlerin gerçekliği. Her insan gibi hata yapabilen, aklı karışan, doğruyu arayan, zaaflarına da yenilebilen insanların hikayeleri olsun istiyoruz. Dizide farklı yaşta bir sürü kadın var ve her birinin üzerinden hem aşk hem de yaşadığımız ülke de kadın olmak sorgulanıyor. Tabi ki aynı özeni erkeklere de gösteriyoruz. Başta klasikmiş gibi görünen karakteri ve hikayeleri özel kılan hep önümüzde olan ama görmediğimiz ayrıntıları göstermeye  çalışacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder